Hukukun bilim olup olmadığı geçmişten bu yana hukuk felsefecileri tarafından tartışılmış, ancak hukukta tek bir doğru olmadığı göz önüne alındığında bu tartışmaların da tek bir sonuca odaklanmadığı görülmüştür. Günümüzde hukukun, hukuk teknolojileri ve algoritmalar ile doğal bilimlere daha önce hiç yaklaşmadığı kadar yaklaştığı düşünülürse, bu tartışmalara yeni bir boyut eklenebilecektir. Nitekim yazının genelinde açıklanmaya çalışılan hukuk öğretimi ve hukuk uygulaması açısından tasarlanan gelecek alternatifi, hukuk öğretiminde doğa bilimleri öğretimleri gibi deneysel temelli bir yönelim benimsenmesi, hukuk mesleklerinde ise özellikle avukatlık mesleğinde avukatın rolünün değişmesi olabilecektir. Bu bağlamda tartışılması gereken başka bir konu da hukuk dilinin algoritma ile ifade edilip edilemeyeceğidir. Bu yazıda öne sürülen görüşe göre hukuk dili bilgisayar dilinden farklı olarak bir ve sıfırlar, yani doğru ve yanlışlar olarak ifade edilmenin çok daha ötesinde olmakla birlikte, bu dile geleneksel kalıptan sıyrılarak farklı bir açıdan bakılması da önem arz etmektedir.
Hukuk fakülteleri, diğer fakültelerin yanında genellikle geleneksel ve değişime kapalı olarak görülür. Benzer şekilde avukatlık mesleği de kimileri tarafından diğer meslek gruplarına nazaran daha yavaş değişen, özellikle teknolojiye ayak uyduramayan bir meslek olarak nitelendirilebilir. Ancak uzun senelerdir değişmeyen müfredat ile ilerleyen ve temelde hukuk kuralının açıklanmasına dayanan hukuk öğretimini dahi değişime zorlayabilecek bir dönüm noktası bizi bekliyor olabilir. Bu yazıda, teknolojinin vardığı son noktada algoritmaların avukatlık hizmetinin büyük sayılabilecek bir bölümünü yerine getireceği alternatif ancak beklenen bir gelecekte hukuk fakültelerindeki öğretimin ve avukatlık mesleğinin ne yönde ve nasıl değişebileceğine ilişkin bir düşünce açıklanmaya çalışılacaktır.
I. Günümüz Hukuk Öğretimine Bir Eleştiri ve Gelecekte Hukuk Öğretimine İlişkin Bir Tahmin
James Moliterno, The Future of Legal Education isimli makalesinde, Amerikan hukuk eğitiminin 19. yüzyılın sonlarına doğru Christopher Columbus Langdell’in öncülüğünü yaptığı reformdan beri özünde aynı kaldığından bahsedilerek, “statükodan menfaati olan öğretim üyeleri ve muhalefet uğruna değişime karşı çıkan gelenekçi avukatlar” açısından hukuk öğretiminin son derece yolunda olduğunu belirterek bu değişmeyen müfredat düzeni eleştirilmiştir.[1]
Bu noktada, pozitivist hukuk yaklaşımına sahip olan Langdell’in hukuk eğitimine getirdiği yenilikten ve Amerikan hukuk eğitiminin gelişiminden bahsetmekte fayda olacaktır. Harvard Law School’un ilk dekanı olan Langdell, 1871’de yayınladığı A Selection of Cases on the Law of Contracts adlı kitabında, bilimsel metodoloji çerçevesinde case metodunu benimseyerek hukuk eğitimini sistematik biçimde müfredata yerleştirilmiş davaların bilimsel bir şekilde incelenmesi ve tümevarım yöntemi ile davalar üzerinden hukukun genel ilkelerine varılması üzerine kurmuş ve bu sistemin ilk uygulayıcısı olmuştur.[2] Landgell’in reformundan önceki hukuk eğitiminin anlatıldığı kaynaklarda[3] artık tarih olduğundan bahsedilen bu sistemden “Profesörler sınıflarda ders anlatır ve öğrencilerden not almalarını isterlerdi.”, “Ders kitabının ezberlenmek üzere ayrılmış belirli kısımları hakkında öğrenciler sınava tabi tutulurlardı.”, “Hukuk kuralları üzerine tartışma nadirdi, bu kuralların anlatıldığı ders kitaplarında hukukun kurallarının mutlak doğruluğu varsayılırdı.” şeklinde bahsedildiği görülecektir.
Oysa ki, ABD’de 1870’den öncesine karşılık gelen bu hukuk eğitim modeli bugün bize oldukça tanıdıktır. Nitekim bugün Türk hukuk öğretim sistemi büyük oranda, hatta tamamen demek de fazla cesurca bir söylem olmayacaktır, Profesörlerin derste anlattıkları gerçekliği çoğunlukla sorgulanmayan pozitif hukuk kurallarının ders kitaplarından takibi ve sonrasında sınavlarda test edilmesi şeklinde tek yönlü bir anlayışla devam etmektedir. Görüldüğü üzere, temelde belli kesimlerin menfaatlerine hizmet eden hukuk öğretiminin değişiminin itici bir güç olmadan kendiliğinden gerçekleşmesini beklemek gerçekçi bir yaklaşım olmayacaktır.
Ancak, bütün bir sistemi değişime zorlayabilecek güçteki değişimin çok da uzak olmayan bir gelecekte bizi beklediğini ileri sürülebilecektir. Nitekim hukuk teknolojilerinin hukuk mesleklerine entegrasyonu sonucunda ortaya çıkan değişimin, hukuk öğretimi ve pratikteki hukuk meslekleri arasında bir uçurum yaratması, hukuk öğretiminde bir değişimi zorunlu kılabilir. Bu açıdan, azalan iş olanakları neticesinde çok daha az hukuk fakültesi mezununun hukuk mesleğini geleneksel olmayan şekilde yürütme imkanı bulabileceği alternatif gelecekte, hukuk fakültelerinin öğrencileri var olan kalıpların dışında düşünmeye iterek, tartışmacı bir yaklaşım ile çözüm üretmeye yönelik geliştirmesi gerekliliği ortaya çıkacaktır. Zira geleneksel hukuk fakültelerindeki kural merkezli eğitimin, mezun olan bir öğrenciye pratik anlamda bir fayda sağlamadığı senaryoda, hukuk fakültesi mezunlarının halihazırda algoritmalar tarafından gerçekleştirilen geleneksel avukatlık hizmetinin dışında yaratıcı düşünce ve algoritmalar tarafından değerlendirilemeyecek karmaşık hukuki bilgi gerektiren görevlerde yer almaları gerekecektir.
Bununla beraber, hukuk teknolojilerinin hukuk mesleklerine entegre olması ve hukuk uygulamasının farklı boyutlara taşınması, hukuk fakültelerinde bilgisayar bilimi temelli derslerin müfredata alınması ile sonuçlanabilir. Bu yönde bir müfredatın oluşturulmasının ise ancak hukukçular ile birlikte bilgisayar bilimi gibi diğer disiplinlerin yardımı ile olacağı açıktır. Konu ile ilgili Thomas Gordon, Artificial Intelligence and Legal Theory at Law Schools isimli makalesinde, günümüzde hukuk ve bilgisayar bilimi arasında disiplinlerarası bir konumda olan yapay zekanın, hukuk fakültelerinde hukuk teorisi (legal theory) nin bir parçası haline getirilerek hukukun bir alt dalı olması fikrini öne sürmüştür.[4] Böylece pozitivist bir bakış açısıyla legal theory’nin hukuk felsefesinden sıyrılıp daha bilimsel bir yapıya kavuşturulması önerilmiştir, ki bu da bizi Hans Kelsen’in hukuku gerçek bir bilim seviyesine yükselterek bütün bilimlerin ortak noktası olan objektifliğe ulaştırmayı hedefleyen görüşüne götürür.
Belli hukuk uygulamalarının bilgisayar diline dökülmesi ve hukuk fakültelerinde bu uygulamaların da öğretilmesi, hukuku geleneksel hukuk anlayışından uzaklaştırarak pozitif bilimlere daha çok yaklaştıracaktır. Öyle ki, hukuk fakültelerinin ikinci fakülte olduğu ABD modeli hukuk öğretiminde, gelecekte mühendislik, matematik, fizik veya bilgi teknolojileri gibi pozitif bilim öğretim geçmişi olan adayların hukuk fakültelerine girişte daha avantajlı olacağı tahmin edilmektedir.[5]
Görüldüğü üzere, gelecekte hukuk mesleklerini de yakından etkileyecek olan yapay zeka ve hukuk teknolojilerinin kötüye kullanılmaları veya kişisel verileri ihlali gibi risklerinin giderilmesi için ihtiyaç duyulan hukukçuların bu teknolojilere hakim olarak yetiştirilmeleri önem arz edecektir. Bu yönde bir gelişim için de diğer disiplinlerle işbirliği ve akademide pratikte yer alan hukuk uygulayıcılarının yer alması da hukuk öğretimi ve hukuk pratiğini birbirine yaklaştırmak için gerekli bir adım olacaktır.
II. Gelecekte Avukatlık Hizmetinin Yürütülmesi
Bu denemenin genelinde hukuk teknolojileri ve algoritmalar açısından bahsedilen “gelecek” aslında tamamen hayal ürünü alternatif bir uzak zaman olmaktan çok şimdiyi yansıtmaktadır. Bugün söz konusu algoritmalar azımsanamayacak kadar fazla hukuk uygulayıcısı tarafından kullanılmakta olup bunların hukuk mesleklerinin geneline yayılması da teknolojinin gelişme ve ulaşılabilir olma hızı bakımından uzak görünmemektedir. Hukukçuların bu süreçteki etkisi ise, en azından şu aşamada, mesleklerinin yapay zeka tarafından ele geçirilmesi ihtimalini sorgulamaktansa, bu algoritmaların daha hızlı hizmet sunmaları karşılığında tehdit ettiği gizlilik ve kişisel özgürlükler alanlarının güvence altına alınması olmalıdır. Nitekim söz konusu uygulamaların yaygınlaşması, beraberinde getirecekleri risklerin kontrol altında tutulması için hukuk kurallarının getirilmesini de zorunlu kılacaktır.
Bununla birlikte, özellikle avukatlık mesleğinin karmaşık hukuk bilgisi gerektirmeyen ve niceliğe dayanan alanlarında algoritmalar ile otomatikleşeceği gerçeğinin de göz önüne alınması ve avukatlık hizmetinde avukatlara ihtiyaç duyulan kapsamın daralacağının kabulü gerekmektedir. Gerçekten de, yapılan araştırmalar yakın gelecekte sıradan avukatın günlük işlerinin %39’unun programlar tarafından yerine getirilebileceğini göstermektedir.[6] Bu açıdan hukuk mesleklerinin geleceğini irdelemeden önce günümüzde geliştirilen ve kullanılan algoritmaların bazılarını görmekte fayda olacaktır.[7]
Bu algoritmalardan en çok bilineni ROSS Intelligence[8] doğal dil işleme yazılımı ile kullanıcı tarafından sorulan sorulara ilişkin milyonlarca veriyi barındıran veri sisteminde yasal araştırma yapmakta ve avukatın yapacağı araştırmadan çok daha kısa sürede ve daha az maliyetle kullanıcıya sunmaktadır. Halihazırda icra-iflas, fikri mülkiyet, aile, vergi ve iş hukuku alanlarında pek çok kullanıcı tarafından kullanılmaktadır. Nitekim ABD merkezli en büyük hukuk firmalarından Baker Hostetler, ROSS Intelligence’yi icra iflas departmanına 50 avukatın hizmetinde yasal araştırmacı olarak katmıştır.[9] Medyada yer alan haberlerde ROSS’un kariyerine yeni başlamış avukatların yerini doldurduğu vurgulanması[10] da gerekçelerimizi destekler niteliktedir.
LawGeex[11], doğal dil işleme yazılımı ile avukatlar tarafından okunması dahi günler alacak sözleşmeleri, bu sürenin yüzde seksenini tasarruf ederek incelemek, işlemek ve yorumlamak üzere geliştirilmiş iken; bir başka uygulama olan LegalZoom[12] avukat tutmak zorunda olmadan kullanıcılar için belirli yasal belgeleri oluşturabilen bir algoritmadır. Bu belgelerin arasında marka ve patent başvuru belgeleri, şirket sözleşmesi, kira sözleşmesi, hizmet sözleşmesi gibi belli başlı sözleşme tipleri bulunur. Lex Machina[13] ise sisteminde barındırdığı milyonlarca sayfalık emsal karar, hakimler, avukatlar, taraflar ve dava konuları ile geliştirdiği makine öğrenmesi ile önüne gelen olayın dava sürecini, süresini ve kazanma şansını ortaya koyar. Belirli hakimlerin daha önce benzer konularda verdiği kararları, belirli avukatların davalardaki başarı yüzdelerini saniyeler içinde kullanıcıya sunar.
Yukarıda örneklenmeye çalışılan, bugün halihazırda kullanılmakta olan ve yakın zamanda ulaşılabilirliği hızla artacak olan algoritmaların, en azından öngörülebilir süre içinde avukatlık mesleğini yok etmesi mümkün görünmese de avukatların rolünü değiştireceği yorumu gerçek dışı olmayacaktır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, avukatlık hizmetinin, düşük karlı ve karmaşık bilgi ve yorum gerektirmeyen faaliyet alanlarında etkinliğinin söz konusu algoritmalar nedeniyle azalmasının yanında bu algoritmaların yeni faaliyet alanları ortaya çıkarması da bir ihtimal olabilir. Nitekim bu teknolojilerin kullanılması sürecinde algoritmaya yüklenen veri setlerinin kontrolü, kötüye kullanılmasının engellenmesi, kişisel verilerin korunması gibi alanlarda hukukçulara ihtiyaç artacaktır. Bu noktada yukarıda bahsedildiği gibi hukuk teknolojilerine hakim ve çözüm üretebilen hukuk fakültesi mezunları çok daha avantajlı olacaktır.
Bununla birlikte, değişimi ve teknolojik uygulamaları reddeden hukuk bürolarının hızla müvekkil kaybedeceği tahmin edilmekte olup, iddialı bir görüş de bu büroların sonunun, alanındaki yeni teknolojileri reddederek geleneksel üretim yöntemini takip eden Kodak firmasının piyasada yok oluşuna benzetilmesi yönündedir.[14] Ancak bu senaryoyu, hukuki bir hizmeti tamamen mekanik olan bir hizmetle karşılaştırmak doğru olmayacağından eleştirmek mümkündür. Hukuk, içinde algoritmalar aracılığıyla otomatikleştirilmesi mümkün olmayan pek çok unsuru da barındırmaktadır. Bilgisayar dili, en temel anlamı ile 1 ve 0 rakamlarından oluşan kodlarla ifade edilmektedir. Bu durumda sadece iki seçenek, doğru ve yanlış bulunmaktadır. Hukuk dilini ise bu kadar rasyonel şekilde ifade etmek her zaman mümkün olmayabilir. Nitekim, hukuk kuralları içinde pek çok gri alan da barındırır.
Esasen doğal hukuk anlayışının bir yansıması olarak hukuk diline yerleşmiş ve doğal dilde dahi tanımlanması ve kapsamı belirlenemeyen bazı terimler bulunur. Bunlara örnek olarak hukuk kurallarında yer alan “hakkaniyet”, “iyiniyet”, “dürüstlük kuralı” gibi kavramlar gösterilebilir. Esasında, temelinde doğal hukuk yansıması çerçevesinde ahlak kurallarını içeren bu kavramların bilgisayar diliyle belli formüllere sığdırılması mümkün değildir. Halbuki, hukuki pozitivizmi kabul ettiğimizde ve hukuk kurallarına değer kavramı dışında biçimsel olarak yaklaştığımızda bunların bilgisayar dilinde ifadesi de mümkün olmalıdır. Zira modern hukukta “hakkaniyet”, “iyiniyet” gibi ilkelere yer olmadığı dahi iddia edilebilir. Fikrimizce, hukuk ve bilimin özellikle yapay zeka uygulamaları aracılığı ile birbirine giderek yaklaştığı dönemde bu tartışmalar da geride kalacak ve hukuk kurallarının biçimsel yönü daha baskın hale gelecektir.
Özetle, avukatlık mesleği uygulaması gelecekte farklı boyutlara ulaşacak ve özellikle kariyerlerine yeni başlayan ve hukuk bürolarında junior pozisyonunda yer alan avukatların yaptıkları işlerin azımsanamayacak bir bölümü algoritmalarca büyük bir zaman tasarrufu ile yerine getirilebilecektir. Bu durum hukuk bürolarının istihdamını elbette ki etkileyecektir. Serbest avukatlıkta da benzer şekilde müvekkillerin algoritmalar sayesinde avukatla aynı bilgiye ulaşabileceği işlerin değeri kalmayacağından hukuk hizmetinin kapsamı daralacaktır. Bu kapsamda avukatlık mesleğinin daha ileri seviyeye taşınarak daha proje kapsamlı, yaratıcı çözümler ve karmaşık hukuki bilgi gerektiren bir hale gelmesi mümkün olacaktır. Ancak bu durum avukatlık mesleğinin yok olacağı şeklinde yorumlanmamalıdır, zira hukuk teknolojilerinin tüm sektörü domine ettiği uzak senaryoda dahi bu teknolojilerin kullanımına dair pek çok hukuki uyuşmazlıkta yine avukatlara ihtiyaç duyulacaktır. Her halde hukuk uygulamasında yer alan kişilerin yapay zeka ve bilgisayar teknolojilerine aşina ve bunlardan yararlanabilir hale gelmesi gelecekte hukuk mesleklerinin rolünü belirlemek adına önem arz etmektedir.
Betül ÖZBEK