Skip links

Uygulama kanunun üstünde midir? Marka sahibi numarası uygulamasına eleştirel bakış ve öneriler

MARKA SAHİBİ NUMARASI UYGULAMASINA ELEŞTİREL BAKIŞ VE ÖNERİLER

Türkiye’de önceki tarihli bir markayla aynı veya ayırt edilemeyecek derecede benzer bir başvurunun, aynı veya aynı tür mal veya hizmetler için tescili amacıyla yapılan sonraki tarihli başvuru, önceki tarihli markanın varlığı gerekçe gösterilerek inceleme otoritesi olan Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) tarafından 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 5/1-(ç) bendi uyarınca resen reddedilmektedir.Bu uygulamanın istisnalarından birisi, önceki ve sonraki tarihli markaların aynı sahip adına kayıtlı olmasıdır. Bir diğer deyişle marka sahiplerinin aynı olması halinde, sonraki tarihli başvuru, önceki tarihli marka nedeniyle reddedilmemektedir.Kurum, marka sahiplerinin aynı olup olmadığını kendi veritabanında sahipler için atanan yedi basamaklı bir sayı olan “sahip numarasını” esas alarak tespit etmektedir.Bu yazıda, sahip numarası esas alınarak uygulanan sistemde karşımıza çıkan başlıca aksaklıklar örnekleriyle ortaya konulacak ve sistemin daha kullanıcı dostu hale getirilmesi için önerilerde bulunulacaktır; çünkü halihazırda uygulanan sistem kendi içsel yanlışlıkları nedeniyle istenmeyen ve beklenmedik sonuçlara yol açabilmektedir.Yukarıda belirtilen amaca ilaveten, daha genel sorular da yöneltilecektir. İlerleyen bölümlerde yapacağımız açıklamalar çerçevesinde okuyucuların zihninde açıklığa kavuşacak soruları baştan yöneltelim ve böylelikle yazının amacının anlaşılmasını sağlayalım:
  • Tüzel kişi başvuru sahibi, önceden tescilli bir markanın da sahibi ise, aynı tüzel kişinin Kurum sicilindeki adreslerinin başvuruda farklı, önceki tarihli markada farklı olması nedeniyle başvurunun reddedilmesi doğru veya hukuka uygun mudur?
  • Bir tüzel kişinin tek bir adresi olması gerektiği, yeni bir başvurudaki adresin farklı olması halinde markaların farklı sahiplere ait markalarmış gibi değerlendirilmesi gerektiği veya adreslerdeki ufak farklılıkların (örneğin posta kodunun varlığı veya yokluğu) tüzel kişileri varsayımsal olarak farklı hale getirdiği yönündeki uygulama hangi hukuki temele dayanmaktadır?
  • Marka sahipleri aynı iken, sahip numarasındaki farklılık gerekçe gösterilerek başvuruların reddedilmesi 6769 sayılı SMK kapsamında mümkün müdür veya sahip numarası farklılığı içerikli bir ret gerekçesi SMK kapsamında bulunmakta mıdır?
  • Bütün bunların sonucunda, sahip numarası sistemi gerekçe gösterilerek, bir başvurunun aynı sahibe ait başka bir marka nedeniyle reddedilmesi yönündeki uygulama, SMK’da düzenlenmemiş bir ret gerekçesinin Kurum uygulaması öne sürülerek Kanuna fiilen eklemlenmesi midir?
Detaylı açıklamalara geçmeden, yazı boyunca vereceğimiz örneklerin 5/1-(ç) uygulaması özelinden hareket edeceğini, ancak sahip numarası sisteminin uygulama biçiminden kaynaklanan sorunların yayıma itiraz, devir gibi süreçlerde de hak sahibinin mağduriyetine yol açtığı belirtilmelidir. Bu durumlara örnekler de yazının sonunda verilecektir.

GENEL TABLO

Kurumun mevcut uygulamasında aynı sahip numarası altında kayıtlı olmak için aranan şart, sahip gerçek kişi ise sahibin isim ve soyisminin, tüzel kişi ise ticaret unvanının ve buna ilaveten sahibin adresinin birebir aynı olmasıdır.Gerçek kişinin isminde, tüzel kişinin ticaret unvanında veya adreste farklılıklar olması halinde, aynı sahibe farklı bir sahip numarası tahsis edilmektedir.Bununla birlikte, Türk marka sahipleri açısından, başvuru esnasında verilen vergi numarası, T.C. kimlik numarası bilgileri, Kurum sahip numarası sisteminde kayıtlı önceki sahip numaralarıyla eşleştirilmektedir ve dolayısıyla, aynı sahip için mükerrer kayıt oluşturulması gibi sorunlar yaşanmamaktadır. Dolayısıyla da, söz konusu olan Türk başvuru sahipleri olduğunda, marka sahip numarasının farklılığı nedeniyle marka sahibinin kendi markaları nedeniyle sorun yaşaması pek olası olmamaktadır.Ve fakat, söz konusu olan yabancı başvuru sahipleri olduğunda, sahip numarası sisteminde önemli sorunlar yaşanmaktadır.Şöyle ki; defalarca tecrübe edilen birçok halde, aynı sahibe Kurum tarafından farklı numaralar tahsis edilmekte, bu hususun apaçık olduğu sayısız örnekte resen veya iletişim yoluyla kaydın düzeltilmesi yolu değil, yeni başvurunun aynı sahibe ait önceki tarihli marka nedeniyle reddedilmesi yolu tercih edilmekte ve talep sahiplerinin (Kurum müşteri kelimesini de kullanmaktadır) işlemleri, aslında çok da gerekli olmayan şekilde, uzatılmaktadır.Özellikle, Madrid Protokolü kanalıyla vekilsiz olarak Türkiye girişi yapılan uluslararası başvuruların marka sahiplerine, önceden Kurum sahip veritabanında farklı bir sahip numarasıyla kayıtlı olmalarına rağmen yeni numaralar verilmekte ve bu mükerrer kayıtların inceleme aşamasında çeşitli gerekçelerle düzeltilmemesi nedeniyle yanlış ret kararları verilmekte ve sonrasında bu ret kararlarının düzeltilmesi veya kaldırılması gerek Kurum gerekse de başvuru sahibi / vekili açısından emek, zaman ve maddi kayıplara yol açmaktadır.Birkaç senaryo eşliğinde açıklayacak olursak:

Senaryo 1 – UNVAN VEYA ADRESTEKİ YAZIM KARAKTERLERİ, NOKTALAMA İŞARETLERİ FARKLILIKLARI:

Yabancı dillerde “İ” ve “ı” karakterleri bulunmamaktadır (küçük “i” ve büyük “I” harfleri mevcuttur) ve bu veya bunun gibi aslında karşılığı aynı olan, büyük – küçük harf farklılıkları nedeniyle marka sahibi numarası farklılaşabilmektedir.Örneğin; önceki markanın sahibi “LAVIRY AGENTS S.A.” firması Kurum veritabanında bir sahip numarasıyla kayıtlıdır.Madrid Protokolü kapsamında yapılan yeni başvuruda ticaret unvanı “Laviry Agents S.A.” olarak belirtilir.Yeni başvurunun sahibi Kurum kayıtlarında birebir eşleşmediği için yeni bir sahip numarası alır.Aynı durum adreslerde kullanılan harfler bakımından da geçerlidir.Aşağıda verilen örnekteki 3 farklı sahip numarası Kurum veritabanından 6 Aralık 2020 tarihinde alınmıştır ve büyük – küçük harf farklılıkları nedeniyle aynı sahip için verilen farklı sahip numaralarından bir örneği göstermektedir:

Aynı uygulamanın devamı olarak örneklendirmek gerekirse; Kurum marka araştırma sisteminde marka sahibi esas alınarak yapılan araştırmada, aranan terim “ferrarı veya FERRARI” ise 128 ayrı marka kaydı; aranan terim “ferrari veya FERRARİ” ise yalnızca 3 marka kaydı çıkmaktadır.

Bu durum istisnai bir hal olmadığından, tek çözüm olarak arama yapanlardan dikkat beklemek ciddi bir kamu kurumu refleksi olmayacaktır, çünkü marka araması Kurum online veritabanı aracılığıyla alan profesyoneli olan veya olmayan yüzbinlerce kişi tarafından yapılmaktadır ve kullanıcıların (müşterilerin) en doğru sonuçlara erişimini sağlamak idarenin görev ve sorumluluğudur.

Senaryo 2 – ADRESTEKİ ÖNEMSİZ FARKLILIKLAR:

Varsayımsal bir örnek üzerinden giderek, daha açık olalım:

Yabancı bir tüzel kişinin bir markası Kurum kayıtlarında 1995 yılından bu yana tescillidir ve bu markada sahibin adresi “Carnabiss Strasse 15, 32257 Düsseldorf – Almanya” olarak kayıtlıdır. Marka sahibi bu markasıyla ayırt edilemeyecek derecede benzer yeni bir markasını tescil ettirmek için Kuruma başvuruda bulunur, şirketin unvanı aynıdır, ancak Avrupa Birliği’nde posta kodu yazım sistemi değiştiğinden 32257’nin başına DE harfleri gelmiştir. Bu markanın başvurusu yerli bir vekil kullanılmadan Madrid Protokolü aracılığıyla yapılır ve adres “Carnabiss Strasse 15, DE-32257 Düsseldorf – Almanya” olarak yazılır.

Kurum yazılımı veya kayıt personeli bu marka için adresteki farklılık nedeniyle ayrı bir sahip numarası verirler. Bunun ötesi beklenemez, çünkü yazılım veya kayıt personeli karar merci değildir.

Yeni başvuru karar için havale edilir, ayırt edilemeyecek derecede benzer olan ve aynı tür malları içeren iki markanın unvanları aynıdır, adresleri arasındaki tek fark ise Almanya’nın uluslararası kodu olan DE’nin bir adreste bulunup diğer adreste bulunmamasıdır ve tabii ki sahip numaraları da farklıdır.

Bu husus tespit edilmesine rağmen inisiyatif alınmaz, resen birleştirme yapılmaz veya önceki markanın vekiliyle temasa geçilip durum kontrol edilerek, sahiplerin birleştirilmesini talep edilmez, ret kararını verilip, itiraz edin konu YİDK’nda çözülsün denmesi tercih edilir. Marka sahibi aylarca itirazının Kurul’da incelenmesini bekler. (Bu yöndeki kontrolü yapmayı tercih ederek yapıcı yaklaşımı tercih eden çok sayıdaki Kurum çalışanı elbette ki bunun dışındadır.)

Sorun anlatıldığı zaman alınacak yanıt bellidir; “Sahip numaraları farklı olduğu için o yönde karar verildi, Kurum uygulaması bu yönde, hata söz konusu değil, itiraz edilmeli.”

Peki, şimdi sorular geliyor:

  • 5. maddede sayılı ret gerekçeleri arasında sahip numaralarının farklılığı gibi bir hal bulunmakta mıdır?
  • Kurum sahip numaralarının farklılığı / adreslerin farklılığı şeklindeki ret gerekçesini SMK’nın hangi maddesine dayandırmaktadır?
  • Sahip numarası sistemi Kurumun iç uygulamasıdır ve sahip numarasının farklı olması marka sahibinin de farklı olduğu anlamına gelmez. Eğer öyle bir kabul varsa da Kuruma düşen bunu tetkik ederek ona göre karar vermektir.
  • Marka sahiplerinin unvanı aynı iken bunların adreslerinin minör farklılıklar içermesi marka sahiplerinin farklı tüzel kişiler olduğu anlamına mı gelmektedir?
  • Kurum her tür iletişim aracına sahipken bu tip durumları başvuru sahiplerine veya vekillerine sorarak, yapıcı bir yaklaşım izlemeyi tercih etmek yerine neden başvuruları reddederek, aylar sürecek itiraz – YİDK süreçlerini işletmeyi tercih etmektedir?

Senaryo 3 – TİCARET UNVANLARINDA KULLANILAN KISALTMALAR:

Açık olma endişesiyle gene varsayımsal bir örnek üzerinden gidelim:

Yabancı bir tüzel kişi 2000 yılında bir marka tescil ettirmiştir ve bu markadaki unvanı “CLASSIC NUTS LTD.” şeklindedir.

2020 yılında birebir aynı adresle “CLASSIC NUTS LIMITED” unvanıyla bir başvuru yapılır. Bu başvuru önceki markayla ayırt edilemeyecek derecede benzerdir ve aynı tür malları içermektedir.

Kurum yazılımı veya kayıt görevlisi “LTD.” – “LIMITED” farkından dolayı sahiplere farklı numaralar verir ve yukarıda Senaryo 2’de aktardığımız akış aynen devam eder.

Oysa ki; LTD kısaltmasının açılımının LIMITED olduğu açık ve kolaylıkla erişilebilir malum bir bilgidir; aynı durum CORP (CORPORATION), S.A. (SOCIETE ANONYME), S.A.S. (SOCIETE PAR ACTIONS SIMPLIFIEE), SARL (SOCIETE A RESPONSABILITE LIMITEE), S.P.A. (SOCIETA PAR AZIONI), CO (COMPANY), GMBH (GESELLSCHAFT MIT BESCHRANKTER HAFTUNG), AG (AKTINGESELLSCHAFT) gibi yaygın kullanılan ve bilinen ve Kurumun karşısına neredeyse her gün çıkan kısaltmalar için de geçerlidir.

Hal böyleyken ve kısaltmanın karşılığının ne olduğunu saptamak / bilmek Kurum bakımından günlük işin bir parçası olarak malum bir veriyken, marka sahibinin ticaret unvanının açık ve kısaltma hallerine iki ayrı sahip numarası verilmesinin ardından, inceleme esnasında bunların resen birleştirilmemesi veya başvuru sahibi vekili ile temasa geçilip bu yönde işlem yapılmaması ve devamında yeni tarihli başvurunun marka sahibinin kendi markası nedeniyle reddedilmesi kanaatimizce, başlıbaşına kamu otoritesinin haksız kullanımı suretiyle hak sahiplerinin mağdur edilmesidir.

Senaryo 4 – “UNVANLARDA FARKLILIK VAR, UNVAN DEĞİŞİKLİĞİ YAPIN”:

Yukarıda verdiğimiz örneklerin devamı niteliğindeki kimi hallerde kısaltmanın açık hale getirilip (veya tam tersi) sahiplerin birleştirilmesi için unvan değişikliği işlemi yapılması talep edilmektedir.

Bu yöndeki talep gerçekleştirilebilir nitelikte değildir, çünkü çoğu halde ortada bir unvan değişikliği bulunmamaktadır.

“CLASSIC NUTS LIMITED” ile “CLASSIC NUTS LTD.” aynı ticaret unvanıdır, birinde şirketin nevi açık yazılmıştır, diğerinde ise kısaltma halinde yazım söz konusudur. Bu şekilde yazılmış sahiplerin birleştirilmesi için unvan değişikliği yapılması istenmesi mantıklı değildir, çünkü ortada bir unvan değişikliği bulunmamaktadır. Tüm dünyanın açılımını bildiği bir kısaltmanın açık halde yazılıp sahip numaralarının birleştirilmesi yeterli olacakken, gerçekleşmemiş bir işlemin belgesi talep edilerek ve sahip birleştirmesinin ancak bu halde gerçekleşeceği belirtilerek işlemler çıkmaza sürüklenebilmektedir.

Senaryo 5 – UNVAN DEĞİŞİKLİĞİ İÇİN UNVAN DEĞİŞİKLİĞİNİ GÖSTERİR BELGE TALEP EDİLEBİLİR Mİ?:

Türkiye’nin 2005 yılından bu yana tarafı olduğu Marka Kanunu Andlaşması madde 10(4), unvan değişikliği işlemi için unvan değişikliğini gösterir belgenin istenmesini açık şekilde yasaklamaktadır.

(https://www.turkpatent.gov.tr/TURKPATENT/resources/temp/3C2EBCFA-8D1E-4BD1-A344-C0C1E308B39A.pdf)

“(4) [Prohibition of Other Requirements] No Contracting Party may demand that requirements other than those referred to in paragraphs (1) to (3) be complied with in respect of the request referred to in this Article. In particular, the furnishing of any certificate concerning the change may not be required.

(5) [Evidence] Any Contracting Party may require that evidence be furnished to the Office where the Office may reasonably doubt the veracity of any indication contained in the request.”

(https://wipolex.wipo.int/en/text/294358)

Madde 10(5)’te yer alan hüküm ise kanıtın ancak makul nedenle şüpheye düşülmesi kanıt istenebileceğini düzenlemektedir ve istisna hükmüdür.

Buna karşılık SMK Yönetmelik madde 128 hükmü aşağıdaki şekildedir:

Unvan, tür ve adres değişiklikleri

MADDE 128 – (1) Bir sınai mülkiyet hakkı sahibinin unvanının veya türünün değişmesi halinde bu değişikliğin ilgili Sicile kaydedilmesi için aşağıda sayılan belgelerle birlikte Kuruma başvuruda bulunulması gereklidir:

a) Talep formu.

b) Unvan veya tür değişikliğini gösterir Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi bilgisi veya belgesi veyahut yetkili mercilerce onaylanmış belge ile unvan veya tür değişikliğini gösterir belgenin yabancı dilde olması halinde yeminli tercüman tarafından onaylanmış Türkçe tercümesi.”

Bu haliyle SMK Yönetmelik madde 128 (1)(b) hükmü açık biçimde Marka Kanunu Andlaşması’nın ve Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerinin ihlali mahiyetindedir. İstisna hükmünün genel uygulamaya dönüştürülmesi gibi bir halin kabul edilmesi elbette ki mümkün değildir.

Yaptığımız tespit, bu yazının bağlamından, yani marka sahibi numarası sisteminin etkilerinden ve aksaklıklarından daha üst düzeydeki bir sorunu işaret etmektedir ve kanaatimizce ivedilikle düzeltilmelidir.

Senaryo 6 – SAHİP NUMARASI SİSTEMİNDEN KAYNAKLI SORUNLAR 5/1-(Ç) BENDİ İLE SINIRLI MIDIR?:

Sahip numarası sisteminin yol açtığı ve yukarıda farklı senaryolar eşliğinde detaylıca açıklamadığımız sorunlar, yalnızca 5/1-(ç) incelemesinde değil, sahibin önceki haklarıyla ilgili tüm işlerde ortaya çıkmaktadır.

Örneğin; yayıma itiraz işlemlerinde marka sahibinin yalnızca tek numarasına kayıtlı markaların gerekçe gösterilebilmesi, farklı adresler nedeniyle aynı sahibe ait diğer markaların sanki başka birisine aitlermiş gibi işleme alınmaması ve burada sıralamakla yazıyı daha fazla uzatmayacağımız diğer işlemlerde yaşanan sorunlar mevcuttur.

SONUÇ

Sahip numarası sisteminden kaynaklı sorunları detaylı ve örnekleriyle birlikte ortaya koyduğumuz yazıya, bütün yazdıklarımızın tekrarı mahiyetinde bir sonuç yazmayı tercih etmeyeceğiz.

Sahip numarası sisteminden kaynaklı sorunlar, sorun halletme refleksi ile çalışan yapıcı Kurum çalışanları sayesinde bazı hallerde ortadan kaldırılmaktadır. Buna karşın sistemin kendisi kurulduğu haliyle yapısal, işleyişe ilişkin ve mantıksal sorunlar içermektedir ve marka sahipleri birçok halde unvanları dahi aynıyken kendi önceki markaları nedeniyle beklenmedik sorunlarla karşılaşmaktadır. Dolayısıyla, sahip numarası sisteminin akış, işleyiş ve sorunlu durumlara müdahale anlamında ciddi bir revizyona tabii tutulması kanaatimizce yerinde olacaktır.

Diğer taraftan, SMK Yönetmelik madde 128(1)(b) hükmü, Marka Kanunu Andlaşması’na ve Türkiye’nin uluslararası yükümlülüklerine açık biçimde aykırıdır ve Yönetmelik hükmünün acilen gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Önder Erol ÜNSAL

Nilay Örnek programın yayımlanması, dahası online yayın esnasında durumu protesto eden çok sayıda mesajın silinmesi ve sonrasında yayının yorumlara kapatılması üzerine daha da hayal kırıklığına uğrar. (https://twitter.com/nilayornek/status/1335643239668469762?s=20):

Nilay Örnek’in çağrılarına bildiğimiz veya gördüğümüz kadarıyla Üsküdar Belediyesi veya Ferman Akgül tarafından yanıt verilmez.

Bunun üzerine Nilay Örnek, “Nasıl Olunur?” markasının kendisi adına tescil edilmesi için Türk Patent ve Marka Kurumu’na marka tescil başvurusunda bulunur. (Başvurunun kendisi tarafından yapıldığı Nilay Örnek tarafından teyit edilmiştir.)

Üsküdar Belediyesi sosyal medya hesaplarından ve bildiğimiz kadarıyla Ferman Akgül tarafından konu hakkında şu ana dek açıklama yapılmamıştır. Dolayısıyla, konunun kendileri tarafından ne şekilde değerlendirildiğini şu an için bilmiyoruz.Bu aşamada, ilk tartışmaya şimdilik noktayı koyup, diğer tartışmayı aktarmaya geçiyoruz.

Tartışma 2 – Gereği Düşüldü v. FluTV

İlker Canikligil, Türkiye’de online yayıncılığın önde gelen isimlerinden birisidir ve kendisinin kurup sahibi olduğu FluTV kanalıyla internet üzerinden Türkiye için yeni çok sayıda içerik üretmektedir. FluTV, Türkiye için çok önemli sayılabilecek sayıda takipçiye sahiptir ve farklı alanlarda üretilen çok sayıda içerik takipçilere sunulmaktadır.

FluTV, 9 Aralık 2020 tarihinde aşağıdaki duyuruyu sosyal medya kanallarından yapar:

“Gün geçmiyor ki FluTV size yeni yeni sürprizler hazırlamasın! Bugün saat 16.00’da yeni programımız “Gereği Düşünüldü”nün ilk bölümüyle yayındayız! #AvukatOğuzMüftüoğlu @ilkercanikligil”

Farklı Kaydet isimli bir podcast kanalı bünyesinde yayın yapan ve kendisini “İki avukat kardeş @nobusra ve @furkanmoglu’nun hazırlayıp sunduğu @farklikaydet bünyesinde yer alan hukuk podcasti.” olarak tanımlayan Gereği Düşünüldü duyurulardan haberdar olur ve kendi iddialarına göre FluTV’de “Gereği Düşünüldü” programını yapacak Oğuz Müftüoğlu ile temasa geçerek bu ismin kullanılmaması konusunda uyarıda bulunur. Gereği Düşünüldü’nün sürece yönelik iddiaları, kendi Twitter hesaplarından alındığı haliyle, aşağıdadır: (https://twitter.com/DusunulduGeregi/status/1337112869637402627?s=20)

İlker Canikligil bu açıklamaya aşağıdaki yanıtı verir ve bu yanıt meseleyi takip edenlerin bazıları tarafından küçümseyici bir söylem olarak görülür: (https://twitter.com/ilkercanikligil/status/1337114198254489601?s=20)

Hatta, Farklı Kaydet kanalı yetkilisi olduğu anlaşılan bir kişi Twitter’da topu Nilay Örnek’e de atar, ancak Nilay Örnek topu temkinle karşılar ve durumların farklı olabileceği yönünde bir yanıt vermeyi tercih eder:

Bu arada İlker Canikligil Twitter hesabından, program isimlerinin (markalarının) kendisi için çok da önemli olmadığı mesajını veren bir Tweet gönderir: (https://twitter.com/ilkercanikligil/status/1337161594602721280?s=20)

Türk Patent ve Marka Kurumu web sayfasına bakıldığında ise 10 Aralık 2020 tarihinde iki tane farklı “Gereği Düşünüldü” başvurusunun yapıldığını görüyoruz. Bunlardan ilki anladığımız kadarıyla Gereği Düşünüldü kanalı sahiplerine, diğeri ise Canikligil’e ait olmalı. Bu bağlamda Twitter’daki söyleminin aksine gerçeklik düzleminde İlker Canikligil’in olaya bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinlerin ötesinde bir anlam yüklediği de söylenebilir.

İkinci tartışmayı da bu şekilde özetledikten sonra kendi gözlem ve çıkarımlarımıza geçiyoruz.

Gözlemler, Çıkarımlar ve Tespitler

Türkiye’nin en popüler içerik üreticilerinden iki ismin tarafı olduğu iki ayrı tartışmada, tartışmalardan birinin muhatabı eşit derecede (belki de daha) ünlü bir müzisyen ile birlikte bir Belediye’dir. Diğer tartışmada ise ünlü bir içerik üreticisinin karşısında hitap ettiği kitle ve takipçi sayısı sınırlı ünsüz bir diğer içerik üreticisi bulunmaktadır.Her iki tartışmayı sosyal medyadan takip ettiğimiz kadarıyla, tartışmanın muhataplarının hitap ettiği kitleler de tartışmanın bir tarafında yer almayı tercih etmişlerdir. Örneğin, Nilay Örnek sosyal medya hesaplarının altı Manga grubu severlerin mesajları ile dolmuş, Nilay Örnek takipçileri ise canlı yayının yorum bölümünde ve Üsküdar Belediyesi hesaplarında sitemlerini belirtmiştir. Diğer tartışmada ise FluTV severler, Gereği Düşünüldü podcasti yayıncılarını tavırlarından dolayı sosyal medya üzerinden eleştirmişlerdir. Gereği Düşünüldü ve taraftarları ise sosyal medya üzerinden kendi haklılıklarını savunmuştur. Okuduklarımın ve söylem biçimlerinin bazıları beni de tahrik etse de, Twitter’ın cezbedici linç etme atmosferine girmeksizin ve aynı zamanda yazının objektifliğini koruma gayreti bağlamında, tartışmanın o kısmına dahil olmayı hiç istemiyorum.Tartışmalarda göze çarpan birkaç husus özellikle yorumu hak etmektedir:

1- Marka mı Telif Hakkı mı?

İhtilaflar hakkında sosyal medyada yorum yapan birçok kişi “telif hakkı ihlali”nin varlığı veya yokluğu sorusu üzerinden gitmiş olsa da, her iki tartışma da asıl olarak marka hakkının korunması ile ilgilidir ve burada markalar programların isimleridir. “Nasıl Olunur?” veya “Gereği Düşünüldü” gibi ifadelerin telif hakkı bağlamında korunması mevcut meselelerdeki haller bağlamında mümkün değildir. Program formatlarına gelince, bunların temel olarak uzman bir konukla gerçekleştirilen sohbetler olduğu düşünülecek olursa, program formatlarının ilk kez karşılaşılan formatlar olmadığı açıktır. (Bu noktada her programa kendi özgünlüğünü katan sohbetlerin, soru biçimlerinin ve içeriklerin benzerliği, programların akış şekli gibi ek benzerlikler varsa, bunlar da elbette göz önüne alınmalıdır; ancak elimizdeki veriler bağlamında şu an için böyle bir yoruma girmiyoruz.)Dolayısıyla, ihtilafların programların ismi temelinden kaynaklandığını, aynı program isminin benzer iletim medyası (internet kanalı, podcast) kullanılarak sunulmasından orataya çıktığı söylenebilir. Bu durumda karşımıza çıkacak temel fikri hak koruması biçimi ise markadır.Zaten, tartışma taraflarından üçünün marka tescili başvurusunda bulunması da, tarafların bu doğru sonuca ulaştığının göstergesidir.

2- Program İsminin Korunması İçin Orijinal Olması mı Gereklidir?

Marka tescili için tescil başvurusuna konu işaretin anlamsız veya orijinal bir kelime olması gerekmez. Dünyanın en önemli markalarından birisi olan Apple, Elma anlamına gelen temel bir sözcüktür, Türkiye’deki pek çok ünlü markayı hafızanıza çağırın, farklı bir sonuca ulaşmayacaksınız.Temel olan husus, başvuruya konu işaretin tescil talebinin konusu mallar veya hizmetler bakımından ayırt edici olması veya tanımlayıcı (niteleyici) olmamasıdır.“Nasıl Olunur?” sorusunun çok özgün / anlamsız bir ifade olmadığı açık olsa da, bu ifadenin TV – radyo – podcast yayıncılığı gibi hizmetler bakımından tanımlayıcı olduğunu öne sürmek hayli güç olacaktır. Kaldı ki, bu tip programların isimleri genellikle içeriği biraz da olsun çağrıştırmalıdır ki, hitap ettiği kitle program hakkında biraz fikir sahibi olabilsin. Kanaatimizce, “Nasıl Olunur?” ifadesi anılan hizmetler bakımından tanımlayıcı değildir, en fazla çağrıştırıcı olarak nitelendirilebilir ve çok güçlü bir marka olmasa da ayırt ediciliğe sahiptir. Buna ilaveten ayırt edici olmayan veya tanımlayıcı işaretlerin, kullanım suretiyle ayırt edici nitelik kazanmaları da mümkündür ve Nilay Örnek bu hususu kolaylıkla iddia edebilecektir.“Gereği Düşünüldü” ifadesi bakımından da durum kanaatimizce farklı değildir. Şöyle ki, “Gereği Düşünüldü” hukuki hizmetler için değil, podcast yayın hizmetleri için kullanılmaktadır ve bu nedenle de anılan hizmetler için ne tanımlayıcıdır ne de ayırt edici nitelikten yoksundur. Hukuk konusunda yayın yapmak isteyen bir kişinin “Gereği Düşünüldü” markasını (program ismini) seçmesi veya kullanması gibi bir zorunluluk da bulunmamaktadır. Tartışılan program ismi “Hukuki Haberler” veya “Hukuk Sohbetleri” olsa böyle bir iddia ortaya atılabilirdi, ancak kanaatimizce “Gereği Düşünüldü” terimi açısından böyle bir argüman çok iddialı olacaktır.

3- Ünlü Bir Yayıncı İstediği Program İsmini Kullanabilir mi?

Yanıt çok basit, elbette ki “Hayır.”Bir hesabın/kanalın takipçi sayısının az olması, onun haklarının bulunmadığı veya haklarının takipçi sayısı daha fazla olanca serbestçe kullanılabileceği anlamına gelmez. Önemli olan ciddi sayılabilecek kullanımın bulunup bulunmadığıdır ve düzenli biçimde sürdürülen bir yayın söz konusu ise bu kolaylıkla iddia edilebilir.Kullanım yoksa veya sadece göstermelik ise, aslında benim de kullanımdan kaynaklı hakkım var iddiasını öne sürmek pek anlamlı olmayacaktır.

4- O Zaman Ne Yapmalı?

Bir podcast, YouTube kanalı veya benzer yollarla içerik üretmek istiyorsanız, seçtiğiniz program/kanal ismi için öncelikle arama yapmanız yerinde olacaktır.Google veya başka bir arama motoru benzer isimli programları çok muhtemelen karşınıza getirecektir ve ihtiyaç duyarsanız bu programın sahibiyle temasa geçebilmeniz için ihtiyaç duyabileceğiniz iletişim kanallarını size gösterecektir.Çok bilmişler için baştan (gerçi yazının sonuna geldik) söyleyelim: Fikri Mülkiyet Hakları liberalizmde serbest rekabetin sınır taşlarından birisini teşkil etmektedir. Serbest rekabet başkalarının fikri mülkiyet haklarına serbestçe tecavüz edebileceğiniz anlamına gelmemektedir, fikri mülkiyet korumasının en güçlü olduğu ülkeler, günümüzde serbest rekabetin ve liberal teorinin şampiyonluğunu yapan ülkelerdir.

Sonuç

Program isimleri, programları yapanların veya yapımcıların markalarıdır ve bir hizmetin internet üzerinden sağlanması onun isminin serbestçe kullanılabileceği anlamına gelmez.Markalar tescil edilmedikleri hallerde bile haksız rekabet çerçevesinde korunabilir, ancak tescilin sağladığı koruma çok daha geniş ve kolaylaştırıcıdır.Podcast veya YouTube kanalınıza / programınıza isim seçerken, aynı isimli başka programların olup olmadığını araştırmanız ve gerekirse izin istemeniz kesinlikle yerinde olacaktır. Aksi durumlarda, ihtilafın diğer tarafı takipçilerini toplayıp (çağırmasına gerek yok, onlar kendileri toplanıyor), sosyal medyada sizinle buluşabilir ve devamı Twitter’da linç olabilir, bu da son günlerin en korkutucu olgusu bana sorarsanız.

Son Söz

Bu tartışmaların hukuki platformlara taşınmadan nezaket ve karşılıklı anlayış çerçevesinde de çözülebileceğine yönelik Nilay Örnek bakışı, benim de bakış açımı yansıtıyor. Objektif şekilde yazmaya çalıştım, ama Nilay Örnek’in aşağıdaki satırlarına harfiyen katıldığımı belirtmeden bitirmeyeceğim.(https://twitter.com/nilayornek/status/1337134178169741313?s=20)

Önder Erol ÜNSAL

Bu web sitesi, deneyiminizi geliştirmek için çerezleri kullanır. Bu web sitesini kullanarak Çerez Politikamızı kabul etmiş olursunuz.